2009-Sizi bilmem ama benim basın-yayın organlarında bir tek yalan habere dahi tahammülüm yok. Belki de diyeceksiniz ki: ‘’Ne yapalım, düzen böyle, biz kanıksadık artık.’’ Ben de o zaman diyeceğim ki size: ‘’Asla kanıksamamalıyız. Asla kabul etmemeliyiz.’’ 

Katı olmamız gereken, esnekliğin marifet olmadığı en önemli konulardan biridir bu yalan haber meselesi.

İşin doğrusu, benim gerek okuyucu olarak gerekse gazeteci ve yazar olarak sıfır tolerans gösterdiğim ‘’ender’’ konulardan biridir bu.

Ama dikkat edin, yanlış ya da eksik haber değil sözünü ettiğim. Bilinçli olarak yapılan yalan haberler sadece.

Yanlış algılamadan doğan eksik haberler bir dereceye kadar tolere edilebilir. Ama bilinçli çarpıtmalar ve yalanlar hiçbir zaman için bu sınıfa sokulamaz.

İşin aslına bakarsanız, bolca maddi olanaklara sahip yayın organları için ‘’yanlış’’ ve eksik haber konusunda da sıfır tolerans göstersek yeridir.  
 
İnsani ve teknik hatalardan kaynaklanan haber kusurlarının hoş görülmesi ancak kısıtlı imkanlarla yayıncılık yapmaya çalışan kuruluşlar için geçerli olmalı. O da bir yere kadar… Dev basın-yayın kuruluşlarının böyle bir özgürlüğü hiç olmamalı bence.

Bilinçli olarak yapılan yalan haberler ise yerelinden ulusalına, sıfır bütçelisinden trilyonluk olanına toptan mücadele edilmesi gereken bir konu.

Bir gazetecinin ve okuyucunun sahip çıkması gereken sadece basın, yani düşünceyi ifade özgürlüğüdür. 
  
Yalan özgürlüğü değildir.

Yalan haberler de kendi içlerinde sınıflara ayrılıyorlar: Bunlardan en masumu, sansasyon yaratarak isim duyurma şehvetiyle yapılan köpürtülmüş, çarpıtılmış haberlerdir herhalde.

En ağırı ise –ismi lazım değil- bazı medya gruplarının yaptığı gibi bilinçli ve sistemli olarak kitleleri manipüle eden haberlerdir mutlaka.

Bu tutum, ”vatana ihanet” gibi hamasi lafları bir yana  bırakın, düpedüz insanlığa ihanettir.

Basınımızın yalan haberden vazgeçeceği konusunda -pek çok konuda ‘’Polyanna’’ lakabını kazanacak kadar iyimser olan ben bile- karamsarım ne yazık ki…

En kötüsü de hepimiz zaman zaman –bilmeden de olsa-, düşünceleri değil yalanları söyleme özgürlüğünü savunur duruma düşüyoruz ne yazık ki.

Kendimizi yalan haber tuzağından biraz olsun koruyabilmek için –her zaman söylediğim gibi-, çapraz, ön yargısız ve olayları enine boyununa anlayacak okumalar yapmaktan başka bir çare gelmiyor aklıma. (www.medyatekzip.com gibi yalan ve yanlış haber takibini iş edinmiş ciddi yayın organlarını izlemek ise işin en kolay ve kestirme yoludur sanırım.)

Belki de sırf  bu yüzden, yani yalancıların yalancılığının -en azından rakipleri tarafından- ortaya çıkarılabilmesi için fikrimize en karşı olan en küçük gazetenin dahi varlığını sürdürebilmesi için mücadele etmemiz  ve destek olmamız gerekiyor bence.

Medya patronları ise kurumlarında yalan habere tahammül eden, eli yalana alışık en alt seviyeden en üst seviyeye bütün personelin haberle ilişiğini kesmelidir.

Bilinçli ve kasıtlı bir şekilde yalan haber yapabilen insanların (!) lafta bile olsa ‘’gazeteci’’ kabul edilmesi, basının onurlu, dürüst ve işini ciddiye alan insanlarına, gazetecilik mesleğine ve topluma karşı yapılmış affedilmez bir hakaret, hatta suçtur kanımca.   
 

/19 Ağustos 2019 – gazeteciler.com

Önceki İçerikBir Yanım Gezide Bir Yanım Evde
Sonraki İçerikİngiliz Medyasında Prizma
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında Karacan yayınlarında stajyer muhabir olarak başladı. İlk haber ve söyleşileri, Kadın, Sanat Olayı, Kapital gibi dergilerde yayımlandı. Hiçbir zaman kopamadığı çocukluk hayali olan gazeteciliğe, 90’lı yıllarda ikamet ettiği İsveç’te Türkçe ve İsveççe haber-söyleşi ve köşe yazılarıyla devam etti. 1998 yılında, bir yandan İsveç'teki Türkçe konuşan göçmenlere yönelik haber-söyleşi dergisi Prizma'yı çıkarırken bir yandan da Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde İsveç ve Türkiye gündemi ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Prizma dergisi, 2000 yılında, Mısır, İran ve Suriyeli gazetecilerle yaptığı işbirliği sonucu Türkçe-Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde çıkmaya başladı. İlk kitabı, Dorothe Simon ile birlikte yazdığı “Lagom Svenskt” 2000 yılında İsveç’te; ikinci kitabı “Kır Zincirlerini Mavi Marmara” ise 2011 yılında Türkiye’de yayımlandı. Şu sıralar, elindeki yarım kitap projelerini bitirme ve eski çalışmalarını dijital ortama taşıma telaşında.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz