1998-Bizim gazetecilerimiz Türkiye’de meslektaşlarının aldıkları rüşvetleri yaptıkları şantajları tartışırlarken İsveçli gazeteciler de boş durmuyorlar. Onlar da şu son günlerde oldukça yoğun bir tartışmanın içindeler.

İsveç basını son zamanlarda gazetecilerin bir ürün tanıtımı için gittiği gezilerin masraflarının ürün sahibi firma tarafından ödenmesini tartışıyor. Bu durumun gazetecinin tarafsızlığını etkileyeceğini ve okuyucunun yanlış bilgilendirileceği endişesindeler.

Gazeteciler sendikası tarafından irili ufaklı 100 gazete -dergi arasında yapılan araştırmaya göre gazetelerden 64’ü bu tür davetleri reddettiklerini ve gezi masraflarını gazete bütçesinden karşıladıklarını söylerlerken 27’si bu davetleri memnuniyetle kabul ettiklerini belirtiyorlar. Geriye kalan 7 gazete ise çekimser kalıyor. 

Sözün özü; İsveç basını bu tartışmada üçe ayrılmış durumda. Birinci grup bütün tanıtım gezilerinde yapılan her türlü masrafın kendi bütçelerinden çıktığını söyleyip kendilerinin bir anlamda daha dürüst gazetecilik yaptığını iddia ederek diğer gazeteleri yani masraflarını davet eden firmaya ödeten gazeteleri kıyasıya eleştiriyorlar.

İkinci grup; ekonomik durumu iyi olmasa bile sırf ilkeleri açısından ve objektif habercilik yapabilme uğruna bu gezilerin masraflarını kısıtlı bütçelerinden ödeyen ya da bu gezilere katılmayanlar. Üçüncü grup ise masrafların tanıtım firması tarafından ödenmesinde hiç bir sakınca görmeyen ve bunu çok doğal karşılayanlar. Bunlar daha çok serbest gazeteciler ve küçük gazete ya da dergilerden oluşuyor. 

Bu tanıtım gezilerinin tarafsız ve bağımsız gazeteciliğe kesinlikle uymadığını ve gazetecilerin bu tür gezi davetlerini ya da diğer promosyon amaçlı hediyeleri kabul etmemeleri gerektiğini açık ve kesin olarak belirten Basın Etiği Kurulu’nun başkanı Lilian Ottoson bu tür davetlerin bütçesi kısıtlı küçük gazete ve dergiler için çekici olduğunu bildiklerini ama yine de bunun geçerli mazeret olarak kabul edilemeyeceğini belirterek;

”Gazeteci, gazetesinin güvenilirliğini ve gazetecilik mesleğinin onurunu riske atmaya değip değmeyeceğini çok iyi düşünmek zorunda. Bu tür geziler genellikle ürün tanıtımından ibaret oluyor ve aslında geziye gitmeden de aynı bilgileri edinmek olası.” diyor.

Bu tanıtım davetlerini kabul eden gazeteciler Basın Etik Kurulu tarafından eleştiriye uğramak ve mesleklerini kötüye kullandıkları kanıtlandığı takdirde de Gazeteciler Sendikası’ndan atılma riskiyle de karşı karşıyalar. 

Bir gazeteci, ilkesel olarak böyle bir davete katılmayı reddetmesine rağmen gazetenin sahibi ya da şefleri tarafından bu geziye gitmeye zorunlu kılınırsa sendikaya başvurup hukuksal hatta ekonomik yardım görme olanağına sahip. 

Böyle bir durum; söz konusu baskıya maruz kalan gazetecinin işinden istifa etmesi için geçerli bir gerekçe oluyor ve gazeteci yeni bir iş bulana kadar işsizlik fonundan maaşının % 80’ini alıyor. Bu memlekette onurlu bir gazeteci olarak kalabilmek bizim oraya kıyasla daha bir kolay anlayacağınız. 

Bütçesi kısıtlı olup da bu ”bedava” gezilere katılan gazetecilerden bazıları bunun etik olarak yanlış olduğunu kabul ettikleri halde başka çarelerinin olmadığını belirterek ” Bütün gazetelerden bu gezilere kendi olanaklarıyla gitmelerini beklemek haksızlık. Çünkü o zaman sadece sırtını büyük sermayeye dayayan zengin gazeteler dünyayı dolaşıp haberler yapıyor ama bizim gibi fakir gazeteler yerlerinden kıpırdayamayıp okuyucularını haberlerden yoksun bırakmak zorunda kalıyor.” diyorlar ama, bu durum bütün gazeteler için geçerli değil. Büyük karlar yaptıkları halde bu ”bedava” fırsatı kaçırmak istemeyen gazeteler de var. 

Yurt dışı tanıtım kampanyalarını düzenleyen kuruluşlar genellikle otomobil ve sağlık sektöründen.

Volvo; bu tür yurtdışı gezilerini sık sık düzenleyen büyük kuruluşlardan biri. Volvo’nun yılda 10-15 kez düzenlediği tanıtım kampanyalarından hiç olmazsa üçte biri yurtdışı tanıtımlarını kapsıyor ve bu tanıtımlarda kuruluş gazetecilerin yol, otel ve yemek masraflarını karşılıyor. 

Büyük firmaların piyasadaki medya organlarına verdiği milyonlarca kronluk ilanları da göz önüne alırsak gazetecilerin ürünler hakkında tarafsız yazı yazmalarının ve tüketiciyi doğru bilgilendirmelerinin ne kadar olası olduğunu varın siz düşünün artık. 

Otomobil Sanayii Gazetecileri Klubünün sekreteri Tege Tornvall, üyelerinin büyük çoğunluğunun bu davetlere katıldığını belirterek; ”Ben kendim de böylesi davetlere katılıyorum. Çünkü ben bir serbest gazeteci olarak bu gezilerin masraflarını ödeme olanağı olmayan küçük gazeteler için de haber yapıyorum. Ama bu davetlerin gazetecilerin tarafsızlığını etkileyeceğine inanmıyorum.” diyor. 

Tornvall böyle dese de, bu bedava gezilere katılan bir gazetecinin nankörlük(!) ederek ekmeğini yediği -pardon uçağına bindiği- bir firmanın ürünü hakkında yazdığı olumsuz bir yazıdan sonra aylarca bu firmanın hiçbir gezisine çağrılmayarak boykot edildiğini konuşuyor basın çevresi.

Skateboard Magazine muhabiri Magnus Gyllenberg’in ”Hem tanıtım gezisine katılıp hem de tarafsız yazı yazabileceğine inanıyor musun?” sorusuna verdiği yanıt ilgi çekici: 

”Hayır, ama insan kendisiyle dalga geçerek fahişelik yaptığını itiraf edebilir. Bütün gazeteciler her gün bu işi yapıyor nasılsa, öyleyse bu iki yüzlülük niye? Her geçen gün bu işin karşındakini sağabildiğin kadar sağmak olduğunu daha iyi anlıyorum.” 

Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde, 1998 (ya da 99) yılında “İSVEÇ BASININDAKİ, TARAFSIZ GAZETECİLER TARTIŞMASI” başlığıyla yayınlandı.

Önceki İçerikEvlatlık
Sonraki İçerik2000 Yılında IT-Yupileri
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında Karacan yayınlarında stajyer muhabir olarak başladı. İlk haber ve söyleşileri, Kadın, Sanat Olayı, Kapital gibi dergilerde yayımlandı. Hiçbir zaman kopamadığı çocukluk hayali olan gazeteciliğe, 90’lı yıllarda ikamet ettiği İsveç’te Türkçe ve İsveççe haber-söyleşi ve köşe yazılarıyla devam etti. 1998 yılında, bir yandan İsveç'teki Türkçe konuşan göçmenlere yönelik haber-söyleşi dergisi Prizma'yı çıkarırken bir yandan da Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde İsveç ve Türkiye gündemi ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Prizma dergisi, 2000 yılında, Mısır, İran ve Suriyeli gazetecilerle yaptığı işbirliği sonucu Türkçe-Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde çıkmaya başladı. İlk kitabı, Dorothe Simon ile birlikte yazdığı “Lagom Svenskt” 2000 yılında İsveç’te; ikinci kitabı “Kır Zincirlerini Mavi Marmara” ise 2011 yılında Türkiye’de yayımlandı. Şu sıralar, elindeki yarım kitap projelerini bitirme ve eski çalışmalarını dijital ortama taşıma telaşında.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz