Ağustos 2013- Başlangıçta adını koyamamıştım, tereddütlüydüm. Ama artık emin olduğum bir şey varsa o da Gezi olaylarının Pandora’nın kutusunun açılma eylemi olduğudur. Bazıları bunu “Cin şişeden çıktı!” şeklinde ifade ediyorlar. Fark etmez, en nihayetinde Pandora’nın kutusu açıldı ve her şişenin cini ortaya çıktı.
Gün geçtikçe çözüleceğine giderek düğümlenen zor günlerden geçiyoruz. Çoğumuz çok öfkeli, çok kırgın ve çok çaresiz hissediyoruz. Öfkemizi nereye yansıtacağımızı şaşırmış bir halde, bir oraya, bir buraya savruluyoruz. Görünen o ki, bir “rıza üretimi” var ortada. Ama bu “rıza üretimi”, asla tek taraflı değil. Sanki “derin” bir el, toplumun her kesimindeki tüm negatif duyguları su yüzüne çıkartmaya ve birbirine karşı silah olarak kullandırmaya çalışıyor. Ve bizler, oradan oraya savrulan duygularımızla kardeşin kardeşe düşman olmasına “razı” oluyoruz.
An geliyor asla aynı safta bulunmak istemeyeceğiniz insanlar suret-i haktan görünürken, kendinize yakın gördükleriniz ise yalan yanlış söylem ve eylemlerle yangına körükle gidiyor. Kafanız karışıyor… O kadar ki, “kötü” bildiklerinizin doğrularıyla “iyi” bildiklerinizin yanlışları arasında sıkışıp kalıyorsunuz. Ve şu soruyu soruyorsunuz: İblis, kendisini suret-i haktan göstermeyi başarmışsa, onu yenmenin yolu da Hakk’ı terk edip iblisten beter kötülük etmek midir?
Ne demişti kötülerin efendilerinden biri? “Biz, bir ülkede ‘devrimleri’ tetiklemek için, o ülkede varolan dinamikleri kullanırız. Süreç içinde insanlar, birbirlerine ve kurumlara olan tüm güvenlerini kaybederler.”
Kuzuyu Kurda Emanet Etmek
Geçtiğimiz günlerde benimle bir söyleşi yapan “Timetürk” adlı haber sitesi, eski yazılarımı hatırlatarak Gezi olaylarında medyanın gündemine gelen Soros faktörünü sorduğunda, şu cevabı vermiştim:
“Öncelikle ‘Günaydın!’ diyelim bu arkadaşlara. Yeni mi akıllarına gelmiş? Soros’un ‘Açık Toplum Vakfı’ ile doğrudan ya da dolaylı bağlantısı olan şahıslarla yıllardır içli dışlı olanlar bizzat kendileri. Açın, inceleyin televizyon kanallarını, gazetelerini… Göreceksiniz ki söz konusu şahsılar hep başrollerde. Bugün Soros’tan şikâyet eden gazetelerden hangisi yıllardır faaliyet gösteren bu kurum hakkında bir araştırma yazısı yayınladı? Mesela büyücek bir gazetenin genel yayın yönetmeni, son zamanlarda durmadan isimleri belli olmayan baronlardan filan bahsedip duruyor, hatta medyanın bunları hiç yazmadığından şikâyet ediyordu. Gezi olaylarında ise Soros’un ismini verip medyanın işin bu yönünü araştırmaya cesaret edemeyeceğini yazdı. Ben, onun bu ‘havalı’ ve ‘havada’ yazılarını okuduğumda hep tebessüm ediyorum ve ‘E koskoca bir yayın grubuna ait gazetenin başındasın, sen yazsana. Muhabirlerine araştırtıp gerçekleri gün yüzüne çıkarsana, gazetecilik yapsana.’ diyorum.
Bazen ‘Soros’a ait Açık Toplum Vakfı’nın yıllardır bu topraklarda olduğunu ve her tarafı örümcek ağı gibi sardığını bilmiyorlar mı?’ diye düşünüyorum.
Onlar için küçük bir hatırlatma yapalım: Bu vakıf, ilk kurulduğunda Açık Toplum Enstitüsü adıyla faaliyet gösteriyordu. Ergenekon soruşturmalarının başlamasından bir iki ay önce kapandı ve birkaç ay aradan sonra vakıf şeklinde kaldığı yerden devam etti işine. Burada durup, bir düşünmek gerekmiyor mu mesela: Son derece şeffaf olduklarını söyleyen bu oluşumun, Ergenekon operasyonlarından önceki faaliyetlerini incelemek mümkün mü acaba?
Ya sonrasını?
Eğer bu konuyla ilgileniyorsanız, sadece internet sitelerini inceleyerek bile pek çok bilgiye ulaşabilir ve kimlerin nerede, ne işler yaptıklarını görürsünüz. İlaveten şunu da görürsünüz: Vakıfla doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkisi olanları “muteber şahıs” olarak öne çıkarmayan medya organının yok denecek kadar az olduğunu ve vakıftan para yardımı almayan STK’nın da (neredeyse) kalmadığını.
Neyse fazla uzatmayalım ve tüm bunlara delil olarak çok çarpıcı bir örnekle konuyu bağlayalım.
Can Paker, malumunuz hem Açık Toplum Vakfı’nın, hem de TESEV’in –ki TESEV’i vakıftan ayırmak çok zor- en tepedeki isimlerinden biri. Bunu düşününce, ‘Gezi olaylarında Soros parmağı var’ diyenler yine gülümsetiyor bizi. Çünkü Can Paker denen zat-ı muhterem, Çözüm Süreci’nin 63 âkilinden biri ve de Doğu Anadolu Bölgesi Başkanı.
Peki, Soros’u bugün hatırlayan ve olaylardan sorumlu gösteren o medya, Can Paker’in -bu kadar hayati önemi olan bir süreçte- en önemli bölgeden sorumlu’ bir ‘âkil kişi’ olmasını hiç sorgulamış mı acaba?
Yalnız şu paradoksal durumu da özellikle belirtip vurgulayalım: Açık Toplum Vakfı’nın bizzat yaptığı ya da destek olduğu projelerin tamamı, Türkiye için çok gerekli ve önemli meselelerden oluşuyor. Bu nedenle ben, asla bireyleri ‘Bu vakıfla ortak proje yapıyor’ diye ‘şahsen’ sorgulamam. Sonuçta Vakıf, Türkiye’deki projeler için milyonlarca dolarlık fon ayırıyor ve bu fonları memleketin idealist evlatlarına dağıtıyor. Onlar da ne yapsınlar, iş üretmek içi para lazım, bütçelerine başka yerden kaynak bulamayınca sırtlarını vakfa dayamak zorunda kalıyorlar.
Zaten pek çoğunun da Soros’la ilgili herhangi bir endişesi, kuşkusu, daha doğrusu soru işareti olduğunu bile sanmıyorum. Hatta Can Dündar’ın Soros’la 2005 yılında yaptığı ve Soros güzellemesi tadındaki röportajı ve benzeri medya haberlerini okuyanlar, hayatlarını sağlam bir Soros hayranı olarak sürdürüyor olabilirler.
Sonuç olarak, bizim kendi devletimiz idealist evlatlarına sahip çıkmaz, onların projelerine destek vermezse, Soros’un vakfından tutun Alman vakıflarına kadar sahip çıkan çok olur.”
İşine Gelme Meselesi
Bu söyleşiden kısa bir süre sonra Can Paker’in, Soros’un vakfından “fazla AK Parti taraftarı olduğu için” atıldığı haberleri çıktı medyada. Haber kaynağı ise Paker’in hayatını anlatan bir kitaptı. Piyasaya yeni çıkan bu kitapta anlatılanlara göre, 2010 yılına kadar Paker ve Soros arasında hiçbir problem yokmuş, ama o tarihten sonra Soros, AK Parti karşıtı olmaya karar vermiş ve Can Paker, “AK Parti’ye ihanet etmeyeceğini” söyleyince yolları ayrılmış…
Bu hikâyeye inanıp inanmamamızın hiçbir önemi yok bence. Çünkü tam da bu durumdan ötürü gülle gibi bir soru çıkıyor ortaya: Bugün, “girdiği her ülkede ayaklanmalara sebep olduğunu” bangır bangır ilan ettikleri Soros, AKParti’ye muhalefet yapmıyorken iyiydi de şimdi muhalif kanada geçince mi kötü oldu bu arkadaşlar için? Hani ülke menfaatleri?
(Ağustos 2013-Haber Ajanda dergisi)