25 Kasım 2000-Bu özgürlükler ülkesinde hiçbir şey yasak değil. İstediğiniz dilde yazılı, görsel ya da işitsel yayın yapabilirsiniz. Hiçbir engel yok önünüzde. Para hariç. 

Evet, bu sihirli kelime özgürlüklerin kısıtlanmasının da gayet etkin bir aracı olabiliyor bazen. İsveç Göçmen Dairesinin internet sayfalarında göçmenlere ait 180 adet gazete/dergi var. Fakat bu gazetelerin 100’den fazlası yayın hayatına son vermiş durumda. Var olan gazete ya da dergiler ise deyim yerindeyse sürünerek -hatta can çekişerek- varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu durum azınlık dillerindeki yayınları da kapsıyor elbette. 

Konunun açıklamasına, söz konusu gazete ve veya dergilerin çoğunun gerçek anlamıyla profesyonel yayınlar olmadığını, gerek içerik gerekse biçim açısından dernek/kurum bülteninden öteye gitmediğini belirterek başlayalım. Geriye kalan ve sayıları neredeyse bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki profesyonel -en azından öyle olmaya çalışan- yayınlar ise ciddi ekonomik sorunlarla boğuşmak zorundalar. Bu nedenle de çoğu yayının çıkmasıyla batması bir oluyor. 

Her yıl 450 milyon kron basın, 73 milyon kron da dağıtım yardımı yapan İsveç devletinin sözünü ettiğimiz azınlık dergilerine olan desteği ise yok denecek gibi. Çünkü bu basın yardımını alabilmek için oldukça ağır ön koşullar konmuş ortaya ve sırtını büyük sermayeye dayamayan küçük yayınların bu koşulları yerine getirip de basın yardımına hak kazanır duruma gelmesi neredeyse olanaksız. Bu yüzden de dağıtılan 450 milyon kronluk basın desteği 80 gazete arasında; 73 milyonluk dağıtım desteği de (gazetenin büyük dağıtım firmalarından biri tarafından dağıtılması şartıyla -ki bu dağıtım firmalarına kabul edilme şartları da çok ağır- )140 gazete arasında paylaşılıyor. Devletin basın desteğinden azınlık/göçmen yayını olarak sadece iki, bilemediniz üç gazete, -o da en alt sınırlarda olmak üzere- yararlanıyorlar. 

Basın desteğinden yararlanabilmenin en önemli koşullarından birisi tirajın en az yarısının yıllık en az 250 kronluk bir bedel karşılığında abonelere gitmesi. Abone sayısının tabanı da 2000. Yani iki bin aboneye ulaşamayan gazetelerin basın yardımı alması bir hayal. Diğer önemli bir koşul da haftada en az bir gün yayınlanarak günlük gazete statüsünde olmak. Yapılan yardımın miktarı abone sayısıyla doğru orantılı olarak artıyor. 

Görüldüğü gibi azınlıklara yönelik küçük gazetelerin ne günlük -hadi bilemediniz haftalık- yayını gerçekleştirmesi, ne de iki binlik abone taban sayısına ulaşması kolay iş değil. Hele bir de kendi içlerinde bölünüp birden fazla gazete/dergi çıkarıyorlarsa işleri daha da zorlaşıyor. Bütün bunlara bu ülkede işçiliğin çok pahalı olduğunu ve idealist olarak (yani bedavaya) çalışacak insanın pek kolay bulunmadığını da katarsanız durumun ne kadar vahim olduğunu anlamanız daha kolay olur herhalde. 

Azınlık gazeteleri, ya tamamen kendi göbeklerini kendileri kesmek ya da Kültür Bakanlığına bağlı Kültür Kurumunun piyasada kar etme şansı olmayan kültürel dergilere dağıttığı toplam 20 milyon kron civarındaki üç beş kuruşluk, genellikle bir seferlik baskı parasına bile yetmeyen yardımdan pay kapmaya çalışmak zorundalar. Eğer şanslılarsa yılda bir kez olmak üzere, o da masraflarının en iyi olasılıkla yüzde onunu karşılayan bir mali yardım alma olasılıkları var. Ama söz konusu bu yardımın da büyük bölümü geleneksel, köklü kültür dergilerine gidiyor. Örneğin son yapılan yardımda Sosyal Demokratların işci sendikası LO’nun Ord Front isimli sosyal ve kültür içerikli dergisi 500 bin kron alırken, Yugaslav bir gazetecinin çok kısıtlı olanaklarla çıkardığı Sırpça-İsveççe bir dergi ancak 10 bin kron alabildi. Zaten buradan yardım alabilmek için de en az dört sayıyı kendi olanaklarınızla çıkarmak zorundasınız, ondan sonra da öyle hemen bir kerede yardım yapılmıyor. Dergi bir heyet tarafından incelenmeye alınıyor ve ancak desteğe değer bulunursa destekleniyor. 

İki yıl önce, on yıldan bu yana Svart&Vit isimli göçmen sorunlarını işleyen bir dergi çıkaran Kürdo Bakşi yardım başvurusuna karşılık olarak aldığı 30 bin kronluk yardımın bir yıllık yazıhane kirasına bile yetmeyeceğini söyleyerek bu yardımı geri çevirmiş ve Kültür Kurumunu ayrımcılık, hatta ırkçılık yapmakla suçlamıştı.

Reklam gelirleri açısından da yukarıdaki tabloya benzer bir tablo çıkıyor ortaya. Gazetenin tirajı arttıkça reklam satma şansı da artıyor. Küçük azınlık gazetelerin şansı yok denecek kadar az reklam piyasasında. Buna bir de İsveç piyasasındaki yabancı sevmezliğin, en azından yabancıları boşvermenin etkisini de eklersek iyice kararıyor tablomuz. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir ek bilgi daha verelim size: Irkçı örgütler yabancılarla iş yapan İsveçli firmaları tehdit ediyorlar. Bu durumda da herhangi bir azınlık gazetesine reklam vermek her babayiğidin harcı olmuyor doğal olarak. Üstelik bırakın yabancılar tarafından çıkarılan kendi ana dillerindeki yayınları, göçmen sorunlarını, konularını işleyen İsveççe yayınların bile reklamla yaşama şansı yok gibi. 

Durum böyle olunca da azınlık yayınları bir yandan varlıklarını sürdürme savaşı verirken diğer yandan da ”Memlekette özgürlük var, istediğimizi söylüyoruz, yazıyoruz kimse bize karışmıyor.” diyerek kendilerini teselli etmeye çalışıyorlar.

Olaya televizyon ve radyo yayınları açısından bakınca da farklı bir tablo çıkmıyor ortaya. Bir kaç idealist ve heveslinin bir süre için çok kısıtlı olanaklarla amatörce yaptığı son derece düşük kaliteli yayınları kaç kişi izliyor sanırsınız?

Bu arada yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim; göçmenlere yönelik devlet destekli yayınlar da var elbette. Örneğin İsveç devlet televizyonunda her hafta bir saatlik göçmenlere yönelik İsveççe bir program var. Devlet radyosunda da ülkedeki büyük göçmen dillerinde her gün 15’er dakikalık haber yayınları var. 

Ama devletin resmi kanallarındaki masraftan kaçınılmayarak yapılmış programlar bile özel kanallardaki programlarla rekabet edemezken bu çok kısıtlı bütçelere sahip ”göçmen” programlarının kaç kişiye ulaştığı ayrı bir tartışma konusu.

İSVEÇ’TEKİ GÖÇMEN VE AZINLIK YAYINLARININ DURUMU” Dördüncü Kuvvet Medya 25 Kasım 2000

Önceki İçerikAndıç Anketi
Sonraki İçerikEn Yalancı Gazeteler
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında Karacan yayınlarında stajyer muhabir olarak başladı. İlk haber ve söyleşileri, Kadın, Sanat Olayı, Kapital gibi dergilerde yayımlandı. Hiçbir zaman kopamadığı çocukluk hayali olan gazeteciliğe, 90’lı yıllarda ikamet ettiği İsveç’te Türkçe ve İsveççe haber-söyleşi ve köşe yazılarıyla devam etti. 1998 yılında, bir yandan İsveç'teki Türkçe konuşan göçmenlere yönelik haber-söyleşi dergisi Prizma'yı çıkarırken bir yandan da Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde İsveç ve Türkiye gündemi ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Prizma dergisi, 2000 yılında, Mısır, İran ve Suriyeli gazetecilerle yaptığı işbirliği sonucu Türkçe-Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde çıkmaya başladı. İlk kitabı, Dorothe Simon ile birlikte yazdığı “Lagom Svenskt” 2000 yılında İsveç’te; ikinci kitabı “Kır Zincirlerini Mavi Marmara” ise 2011 yılında Türkiye’de yayımlandı. Şu sıralar, elindeki yarım kitap projelerini bitirme ve eski çalışmalarını dijital ortama taşıma telaşında.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz