Hayat üstüne üstüne gelir bazen. Sen ne yaparsan yap; sen ne kadar sağlam durursan dur; ayaklarının altındaki zemin çekiliverir aniden.
Kaçarı yoktur. O kaygan zeminde, o boşlukta var olabilmeyi öğrenmek zorundasındır. Akıl, izan, mantık… hepsi boş laftır o anda.
“Bir offf çeksem; öyle bir çeksem ki karşıki dağlar yıkılsa.” dersin.
“Bir ahh çeksem; öyle bir çeksem ki tüm mahlukat inlese.” dersin.
Şişenin ve arabeskin dibine vurursun. Acırsın kendine. Kendine acımanın dibine vurduğunda, tüm insanlığa acırsın gıyabında.
Öfkenin doruklarına çıkarsın. Kendine kızarsın, hatta nefret edersin. Öfkenin kor ateşlerinde köz olduğunda tüm insanlığı kapsar nefretin.
Uğradığın haksızlıklara isyan edersin. Sanki tüm dünya bir olmuş da seni yok etmek için uğraşıyormuş gibi gelir.
Kurbansındır işte kurban. Çaresizsindir, çaresiz… Daha ne olsun ah biçare insan.
Oysa ki yıllardır ama yıllardır, belki de kendini bildin bileli, bu duyguları, bu çaresizliği yok etmek; hayatın, hayatının, kontrolünü eline almak için mücadele vermiştin.
Sen değil miydin savaşçı olan? O ışıklı, o aydınlık, o pırıl pırıl yolun gizli ve görünmeyen kahramanı?An-ı daimdeki gücü, sevgiyi ve şefkati bulmak için feda etmemiş miydin koskoca bir ömrü?
‘’Delirsem de özgürleşsem!’’, ‘’Ölsem de kurtulsam!’’ diye figan edersin.
Ne delirirsiiin, ne ölürsün.
Sürünürsün! Sü-rü-nür-sün.
Bataklığın kıyısındaki bir sürüngen gibi hissedersin kendini. Görenler uyuyorsun sanır. Oysa sen acının en dibindesindir.
Sonra bir gün, bir an; hafiften bir açlık hissedersin. Herşeye rağmen bu dünyada, bu bedende ve bu doymamış ruhta olmandan kaynaklanan bir yaşama açlığıdır bu.
Sen daha neler olduğunu anlayamadan uzaklaşmaya başlarsın bataklıktan. Varolma arzun seni akarsulara sürükler. Suyla beraber akarsın. Kontrolü, çabayı bırakmak sadece ama sadece varolmak zorundasındır.
İşte o anda… kontrölün, direncin ve çabanın, varolma savaşına dönüştüğü o anda; kendini bildin bileli okuduğun, düşündüğün, felsefesini yaptığın ama bir türlü hayata geçiremediğin bilgi ve deneyimlerin imdadına yetiştiğini ve seni, sığ suların uyuklayan miskin sürüngeninden, okyanusların üstünde süzülen güçlü bir albatrosa dönüştürdüğünü görürsün.
“İşte,” dersin, “işte bunun, hem denizde hem de karada yaşayabilen bir albatros olabilmek içindi tüm yaşadıklarım. Hiçbir şey boşuna değilmiş, hiçbir şey.”
Taşlar yerli yerine oturmaya başlar. O güne kadar adını koyamadığın her şeyi isimlendirirsin adlı adınca, yerli yerince.
Zaman… Zaman yoktur. An vardır sadece.
Mekan… Mekan da bir noktada toplanmıştır zaman gibi.
Senin için bir sürüngen olmak ile kâh göklerde uçan kâh denizlere dalan albatros olmak arasında da hiçbir fark yoktur artık. Çünkü bilirsin ki sürüngenliğin hakkını vermeden albatros olamazsın. Sana bu anı yaşatan tüm sürüngen hâllerine teşekkür edersin.
Ve bilirsin ki bazen, hatta çokça, acılardan geçmek gerekir; akıllıca delilik, dervişçe neş’e için.
Dilek Yaraş / 28 Ağustos 2008 Kuraldışı
Fotoğraf: lauradedormir
Yazı yayınlandığı tarihte Kuraldışı sitesinde yapılan yorumlar (Admin)
***
Harika anlatım ne söyliyeyim bilmiyorum.Bir anda Albatros olmuştum ama sazlıkların arasına saklanmış avcıyı göremezdim ki….işte böyle…
/sevgiyle neslier 31 Aralık 2008 Saat:03:31:17
…
ben gene de senin en çok siyasi yazılarını seviyorum. çünkü orada yerin dolmuyor…/mesut 09 Ekim 2008 Saat:00:57:23
…
Dilek Hanım, yüreğinizi,anlatım gücünüzü ayakta alkışlıyorum.Sizin vesilenizle tüm kuraldışı yazarlarına sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
Çokca acılardan geçmiş bir insan olarak hayatın sunduklarına arkamı dönemedim,acılarımı da kucaklayarak dibe vurana dek yaşadıktan sonra her seferinde gülümseyerek yeniden”merhaba”dedim hayata.
Ne Allah’ın takdirine isyan ettim,ne de yüreğime ayak izlerini bırakarak ve acıtarak geri dönenleri suçladım.Doğum ve ölümün haricinde yaşadıklarımın sorumlusu bendim ve bunu hep bilerek yaşadım.
Kendimi sevmeyi,iç sesimi dinleyerek kndimi kucaklamayı başardım. Ne kuraldışından haberdardım nede Nil GÜN’ün kitaplarından, şimdi sizleri okudukça kendimi daha da geliştiriyor,iç sesimi dinleyerek doğru bir yol seçtiğime bir kez daha inanıyorum.
”Akıllıca delilik,dervişce neşe”…Harikasınız, yıllarca izlediğim yaşam felsefemin adını sayenizde buldum:) kaleminizin avazı susmasın ki hepimiz öğrenmeye devam edelim sizler sayesinde. sevgi ve saygılarımla…. /Rukiye Kan(Enderoğlu 04 Ekim 2008 Saat:13:30:29
…
Dilek’cim yaşamımı okudum satırlarında… Tüm sürüngen hallerime şükrettim… Akıllıca delilik ve dervişçe neş’e içinde olalım hep beraber… 🙂
/Berna Esin 20 Eylül 2008 Saat:13:23:50
…
öyle bir an ım da okudum ki yazınızı tam da kafamı sokmak üzereyken devekuşu misali toprağa.. çok iyi geldi bana okuduklarım. teşekkür ediyorum, sevgiler./öz 12 Eylül 2008 Saat:17:01:23
…
hayat sinüs eğrisi gibi işte: -1 , 0, 1 arasında salınıp gidiyoruz. önemli olan hayat eğrimiz bu değerleri alırken bizim ne kadar donandığımız: -1’de iken 0’ı görebilmek, 0’da iken 1’e çıkabilmek, 1’deyken aşağıya da gidebileceğimizi bilerek güçlü ve hazırlıklı olmak önemli. hayatın bize hep iyi bakacağını düşünmüyorum, biz nasıl bakarsak bakalım bir çevrim var. iyimser bakarsak umut verecek çok nokta var, karamsar/kötümsersek umut dolu noktaları da atlıyoruz işte. umutsuz/karamsar insanlara yardım etmekten keyif alıyorum. onlara umut vermek ve hayata tutunduklarını görmek mutlu ediyor. onları birer albatros olarak görmenin keyfi bambaşka. /X.Terra 01 Eylül 2008 Saat:23:52:15
…
Birkaç aydır kendime ve insanlara şunu söyleyip duruyorum: Hayat bir ritm. Hayat bir ritm. Hayat bir ritm. Tamam artık her şey yolunda dediğim zamanlardan birinde, “hiç yoktan” bir anda dağılıvermiştim. Bu dağınıklık geçtikten sonra öğrenmiştim bu cümleyi de. Bir kitapta yazmıyordu, hayat kendisi bana öğretmişti. /onur sargın 30 Ağustos 2008 Saat:17:52:15
…
Kendi öykümüzü bulmak ve bunu yaşama cesaretini gösterebilmek.Düşe kalka.Acı ve sevinçle birlikte.Her kazanım,her kaybediş bir hazine. Ayn-ül Hayat bu yazıda saklı.Sevgi ve saygımla. /Özden Horan 29 Ağustos 2008 Saat:23:38:35
….
Her duyguyu sonuna kadar yaşamak, hissetmek iliklerinde ve her duygunun hakkını vermek… Dibe vurmak, dağılmak, sonra toparlanıp gökyüzüne uçmak, süzülmek rüzgar ile… Bu, çok gerçek bir yazı Dilek, çok gerçek..
/Rüzgar 29 Ağustos 2008 Saat:19:41:55
…
Muthis kadin, Hem timsahı hem albatrosu tanımak… Albatros olmanın o hafifletici, o akışkan, o güçlü hali… Hem karayı hem gökyüzünü bilmek; hem karanlığı hem aydınlığı bilmek… Kristalleşiyorsun aydınlık kadın. İyi ki sensin…
/selen 29 Ağustos 2008 Saat:11:21:41
….
Sevgili Dilek, Kuşları çok severim. Özellikle albatroslara bayılırım. Ben B. çekmece ‘ de Albatros diye bir semtte yaşıyorum. Albatros diye bir restoran var ve sağında solunda albatros kuşları olur. O civara takılırım çok ve o kuşları kendime benzetirim hep. Otururum teslimiyetlerini seyrederim. Dalıp dalıp çıkarlar. Tekrar teslim olurlar. Onların o teslimiyetleri mest eder beni. Seyretmeye doyamam. Bütünleştiğimi hissederim onlarla.
Beni tanıyan herkes bilir. Evde yoksam albatrosta albatrosları seyrediyorumdur. Albatros olmuşumdur. Albatros güzeli derler yakınlarım dalga geçer benimle. Yazında tam anlamıyla ben varım. Daldım çıktım ve teslim oldum. Daha kaç kez dalmam gerekecek bilmiyorum. Ama korkmuyorum. Daldığımda diplerden beni besleyecek, büyütecek, bana çok yararı olacak bir şeyi yakalayıp çıkarabiliyorum. Elim boş dönmüyorum asla. Bunu bir albatros gibi çok yaptım.
Ben bu yolda bu şekilde yürüyorum. Bu şekilde büyüyorum. Doğru mu yanlış mı bilmiyorum diye sorgulamalardaydım. Ben böyleyim de SEN NESİN :)) merak etmeye başladım ben seni artık. Bu kadarı olmaz. Olamaz. Kendini bilen başkalarını da bilir. Ama bu kadar mı olur. Beni bilmene değil şaşkınlığım. Simgelerimi, kendimle özdeşleştirmiş olduğum albatrosları, tam da bir albatros gibi daldığım ve diplerden büyümemi sağlayacak şeyi çıkardığım ve onunla uğraştığım şu günlerimi biliyormuşçasına bu yazıyı kaleme alman beni çok şaşırttı. Mesajı aldım. Doğru yoldayım. Bunu sorguluyordum bu ara Dilek. Egom itiyor beni dibe. Ama ruhum hemen ipleri eline alıyor ve yararıma dönüştürüyor bunu. İlk farkındalığımda da aynı yöntemle başlamıştım. Ondan sonrakilerde aynı. Ve şu anki yine aynı. Daha iyi bir yolu vardır mutlaka ama ben henüz bilmiyorum diyordum.
Senin yazından sonra anladım ki bana en uygun yol bu. Bana yaptığın iyiliği bir bilsen. Sorularımın cevabını sevdiğim kuşlarımla, albatroslarımla ruhuma kadar nasıl işlediğini bir bilsen. Söyleyecek söz bulamıyorum. Bundan daha ötesi var mıdır bilemiyorum. Teşekkür ederim sana güzel ruhlu ve yüksek sezgili kadın.
Sen de görüyorsun işte. Ne söylesek az değil mi Kuraldışı için ve Kuraldışı melekleri için. Şu üç gündür koyduğun yazılar ve senin bu yazın arka arkaya mesajdı bana. Ama senin yazın tamamen benim yürüyüş sistemimi onaylayan bir yazıydı. İnanılmaz rahatlattın beni. Sana ve seni kullanan O ‘ na şükürler olsun. O’ nun kullandığı özel ve güzel insanlardansın. Hep özel Bizler bu güne kadar kendimizden düşük bilinçte ki insanlarla gelişmeye çalıştık ama bundan sonra daha bilinçli yol almamızı sağlayan ve bizden daha bilinçli olan insanlara ihtiyacımız var.
Kuraldışı bize çok iyi hizmet ediyor. Hele ki bana. İnanılmaz bir süreçteyim. Ama korkum yok. Her şey yolunda. Kaosun içinde ki düzeni görüyorum artık. Yürüyüş yöntemim doğru mu kaosundaydım ve sen bunun için de ki düzeni bana inanılmaz güzel gösterdin…. Sevgiyle kal ve ruhumuzu okuyup bize sunmaya devam et. /Hülya GÜLTEKİN 28 Ağustos 2008 Saat:23:05:02ve güzel kal sevgili Dilek.
…
Güneş Yüzlüm harikasın valla, ne güzel anlatmışsın kontrolün kontrolsüzlüğünü, akışı ve var oluşu… Hayatı kontrol etmeye çalışmak, değişime direnmektir. Direnmenin sonucu da sürüne sürüne öğrenmektir. Sen öğrenmezsen hayat öğretir, ölümü yaşıyormuşcasına… Kaçış yok, evet kaçış yok… Şükürler olsun kayan zeminlere… Şükürler olsun hayatın kendi yöntemine… Şükürler olsun yok oluşa… Şükürler olsun var oluşa… Kalemine sağlık, İyi ki varsın. Sevgilerimle… /güneş 28 Ağustos 2008 Saat:15:06:05
…
Güneş Yüzlüm harikasın valla, ne güzel anlatmışsın kontrolün kontrolsüzlüğünü, akışı ve var oluşu… Hayatı kontrol etmeye çalışmak, değişime direnmektir. Direnmenin sonucu da sürüne sürüne öğrenmektir. Sen öğrenmezsen hayat öğretir, ölümü yaşıyormuşcasına… Kaçış yok, evet kaçış yok… Şükürler olsun kayan zeminlere… Şükürler olsun hayatın kendi yöntemine… Şükürler olsun yok oluşa… Şükürler olsun var oluşa… Kalemine sağlık, İyi ki varsın. Sevgilerimle…/güneş 28 Ağustos 2008 Saat:15:06:05
….
Sevgili Dilek, akıllıca delilik, dervişçe neş’e… bu ve bunun gibi gerçek ve güzel anlatımlarla özetlemişsin hepimizin sürecini. ruhumu görmüşsün yine. ruhumu özdeşleştirdiğim albatrosları nasılda güzel uyarlamışsın sürecimizle. bu yazının tadına doyamadım sevgili Dilek. sabahtan beri kaç kez okuduğumu sayamadım inan.
kendime uzaktan bakma fırsatını verdin. yine yol gösterdin. yine beklediğim mesajı açık ve net ve binbir güzellikle önüme serdin. bana inanılmaz güç verdin. sağol varol ruhu güzel kadın. ruhumuzu okumaya ve bize sunmaya devam et lütfen. yazıların bende tam zamanında ve tam anlamıyla tak diye yerine oturuyor çünkü. beklediğim cevabı bir çocuğun bile anlayabileceği kadar keyifli ve kolay yoldan aldım bu yazıyla.
ömrümün sonuna kadar albatroslarla ve bir albatros ruhuyla yaşamayı diliyorum. hem de hepimize. bunun için çabalayanlara kolay gelsin diyorum. Bizi bize gösterdiğin için teşekkürler Sevgili Dilek. Yüreğin ve kalemin hep bizimle olsun./ Hülya GÜLTEKİN 28 Ağustos 2008 Saat:14:24:19
…
Bu yazıyla dipte olanı yukarı zıplatıp, dibe niyetleneni yoldan çevirirsin. Harika bir dil ve akışla yazılmış düşüncene ve eline sağlık 😉 /Hande Candan 28 Ağustos 2008 Saat:13:51:58
…
Deneyimlerimizle geldik bu günlere. Bazen savrulduk, bazen süründük, bazen ezdik ve bazen ezildik. Güldük, ağladık, paylaştık, kaçtık. Sonuçta insandık. İnsana dair ne varsa yaşanacak, yaşadık ve farkettik. Farkettik ki o deneyimler olmasa bu günler böyle olmazdı. Hatalar yapmasaydık, öğrenemezdik. Aşkı dibine kadar yaşamasaydık, kıymetini bilmezdik belki şimdiki sevgilinin.
Ağlamasaydık bağıra bağıra, kahkahalarla da gülemezdik belki. Vurmasaydık dibine sakız rakısının, yaşam şarabını dolduracak kadehimiz de olmayacaktı. Bizi bugünlere getiren, acı, tatlı tüm deneyimlerime şükran duyuyorum. Yüreğine sağlık Dilekcim.
/ Çiğdem Çubuk 28 Ağustos 2008 Saat:12:52:49
…
Ne kadar güzel anlatmışsın, kaçışın olmadığı o anı… O anda akışın tersine çırpınmak boşunadır hakikaten, elinden gelen her şeyi yapmışsındır, yapabildiğinin en iyisini… Ama gene de o mengeneden çıkamamışsındır ! Tam da o anda hayat bize en büyük derslerinden birini veriyordur, artık çırpınmayı bırak ve kendini ‘olana’ bırak, ‘akışa’ bırak diyordur ve çaresizce denileni yaparsın… O süreç ne kadar sürer hiç belli olmaz, ama sonunda senin de çok güzel anlattığın gibi, bir ohh çekeceğin an gelir ve yeniden hayata merhaba dersin ! Bu evre yaklaşık 7 yılda bir kendini tekrarlar derler, süreç aynı süreçtir ama konular farklıdır. Ve her seferinde öğreti aynıdır aslında.
/ dilek taşçılar 28 Ağustos 2008 Saat:10:25:43
….
Ne güzel bir ifade; akıllıca delilik, dervişçe neş’e! Ne çok oyalandık çılgınlığı yasaklayarak kendimize, neşe ardından hüznü getirir diye dolu dolu gülmeye korktuk, işte şimdi olma yolundayız, hem-hem olma, denge kurma yolunda… / Özlem Tutkak 28 Ağustos 2008 Saat:08:52:28