24 MAYIS 2009 – 21 Mayıs tarihli 32. Gün’de tüm zamanların en geliştirici, en öğretici programını yaptı Rıdvan AkarAnlayana, diyeceğim ama bu sefer herkesin anlaması lazım artık. Anlamamak için basbayağı ahmak olmak gerek herhalde.

O manzara, o üç saldırgan ve öfkeli şahıs, Türkiye’nin kitlesel olarak içine çekilmek istendiği durumu teatral bir şekilde gösterdiler bize. Eğer programa ara verilmeseydi öldürebilirlerdi de birbirlerini.

İşte hepimizin onlar gibi olmamızı istiyorlar.Birbirimize düşmemizi istiyorlar.

Dinlemememizi. Sevmememizi. Anlamamamızı. Sadece suçlamamızı. Ötekileştirmemizi.

Bunun için boğuluyor; birliği, beraberliği, sevgiyi, anlayışı, hoşgörüyü öne çıkarmak isteyen ılımlı ve yumuşak sesler.

Bunun için öne çıkarılıyor; ayrılığı, dışlamayı, suçlamayı, kini, nefreti, şiddeti öne çıkarmak isteyen öfkeli ve sert sesler.

Onların düzeninde, -ki onlar karşıt görüşte olsalar da birbirlerinin aynıdırlar aslında- sadece kin, nefret ve şiddet var.

Hepsi kendince haklı elbette. Hem de ölümüne. Problem de burada zaten.

Kalpler ve zihinler kapalı. Gözler kör.

Uzlaştırıcı hiçbir sesi duymazlar.

Kendi gürültüleri ve karanlıkları içinde boğulmuşlardır.

Kim haklı, kim haksız meselesinin de önemi kalmamıştır zaten geldikleri noktada.

Ve bu kavgada kazanan hiçbir taraf yoktur.

Aynı 32.Gün’ü bitirdikleri gibi, yaşadıkları ortamı da bitirirler. Öfkelerinde hem kendileri boğulur hem de etrafındakiler.

İşte o ortamda Rıdvan Akar’ın sesi gibi, onlara kim olduklarını, nerede olduklarını hatırlatan sesler duyulmaz olur.

Ardından:

Film biter. Jenerik geçmeye başlar. Oyunun yapımcısı, yönetmeni, senaristi, kurgucusu, başrol oyuncuları, yardımcı oyuncuları ve figüranları sıralanır birer birer.

Sonra perde iner.

Siz, gördüğünüz sahnelerden, tanık olduğunuz şiddetten sersemlemiş bir vaziyette filmi anlamaya çalışırken daha, yer gösterici gelir ve sabırsız hatta biraz da emredici bir ses tonuyla, ‘’Hadi hanımlar beyler, çabuk olalım biraz,’’ diyerek salonu terk etmenizi ister.

Önceki İçerikEmin Şirin Ankara’yı Karıştıracak
Sonraki İçerikDomuz Gribi mi Domuz Baskısı mı?
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında Karacan yayınlarında stajyer muhabir olarak başladı. İlk haber ve söyleşileri, Kadın, Sanat Olayı, Kapital gibi dergilerde yayımlandı. Hiçbir zaman kopamadığı çocukluk hayali olan gazeteciliğe, 90’lı yıllarda ikamet ettiği İsveç’te Türkçe ve İsveççe haber-söyleşi ve köşe yazılarıyla devam etti. 1998 yılında, bir yandan İsveç'teki Türkçe konuşan göçmenlere yönelik haber-söyleşi dergisi Prizma'yı çıkarırken bir yandan da Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde İsveç ve Türkiye gündemi ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Prizma dergisi, 2000 yılında, Mısır, İran ve Suriyeli gazetecilerle yaptığı işbirliği sonucu Türkçe-Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde çıkmaya başladı. İlk kitabı, Dorothe Simon ile birlikte yazdığı “Lagom Svenskt” 2000 yılında İsveç’te; ikinci kitabı “Kır Zincirlerini Mavi Marmara” ise 2011 yılında Türkiye’de yayımlandı. Şu sıralar, elindeki yarım kitap projelerini bitirme ve eski çalışmalarını dijital ortama taşıma telaşında.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz