Osman İkiz: Kitaplarla, çekilen belgesellerle caz müziğine ilginin son yıllarda arttığı gözleniyor. Caz müziği sanatçılarının sayısı artarken, caz festivalleri, caz konserleri, caz müziği çalınan mekanlar artık dinleyici kitlesinin de genişlediğini gösteriyor. Başlangıç yıllarında müzisyenlerin büyük çoğunluğu azınlıklardandı. 1940’ların ikinci yarısından sonra ve özellikle 1950’lerde caz’a ilgi arttı. 1940’ların ikinci yarısından sonra parlayan caz şarkıcılarından biri de Rüçhan Çamay’dır.

Ne yazık ki tarihe meraklı bir toplum değiliz. Son yıllarda bu konuda çekilen filmlerin, televizyon dizilerinin tarihe ilgiyi biraz olsun artırdığı söylenebilir. Bu eğilim müzik tarihimiz için de geçerli. Bu nedenle emek verilerek yazılan kitapların değerini takdirle karşılamak gerek.

Gazeteci, yazar Dilek Yaraş da kapsamlı bir çalışmayı göze alarak 90 yaşındaki Rüçhan Çamay’la ve sanatçının arkadaşlarıyla konuşarak ortaya değerli bir eser çıkardı. Kayıp Diva adlı eserinde Rüçhan Çamay’ın müzik dünyasına girişini, çalkantılı özel hayatını, birçok yönleriyle anlatarak eksiksiz bir sanatçı portresi sunuyor.

Rüçhan Çamay genç kuşaklar için aşina bir isim olmayabilir ama sanatçı kızının adını muhtemelen tanımayan yoktur. Annesi gibi bir sanatçı olan Melike Demirağ, 1970’lerdeki politik tavrı ve şarkılarıyla, Arkadaş adlı şarkısı ve aynı adlı film ile herkesin zihninde yer etmiştir.

Diva zirveye ulaşmış kadın şarkıcılar için kullanılan bir sıfattır. Rüçhan Çamay da bu sıfatı hak eden bir sanatçıdır. Peki neden Kayıp Diva?

Dilek Yaraş kitabın önsözünde anlatıyor: -Rüçhan Hanım’ın sanat geçmişini biraz araştırınca beni bir hayli şaşırtan bir gerçekle karşılaştım. 2000’li yılların Türkiye’sinde, yakın geçmişe ait bu müthiş kariyerden haberdar olan pek kimse kalmamıştı. O kadar ki Rüçhan Çamay adı pop müziği üzerine yazılan kapsamlı kitaplarda bile layıkıyla yer almıyordu. Her yeni çıkan şöhretin bir öncekini unutturduğu popüler müzik kültüründe Rüçhan Çamay ismi de geçmişindeki devasa caz kariyeriyle beraber en klişe deyimle, tarihin tozlu sayfaları arasında karışmış ve ancak bir avuç elit caz meraklısının hatırladığı bir isim olarak kalmıştı. Adeta… adeta kaybolmuştu. Kayıp bir divaydı o…

Bir portre kitabı kaleme almak arkeolojik kazı yapmak gibidir. Portresi yazılacak kişi anlatır ama genellikle anlattıkları dağınıktır. Okura anlatılanları bir düzen içinde aktarmak gerekir. Böyle bir çalışma aylarca sürebilir. Kayıp Diva’nın kitap haline gelişi de sunuş yazısında Melike Demirağ’ın ifadesiyle iki yılı geçmiş ama Rüçhan Çamay, metni okumaya başlayınca gözlerinden yaşlar boşalmış. Rüçhan Çamay’ı genç kuşakların tanımayabileceğini belirtmiştim. Bazen çocuğu bile annesini kolayca keşfedemeyebilir. Çocuklar olgunlaştıkça, hatıralar zihinde demlendikçe anne resmi de berraklık kazanır. Melike Demirağ’ın sunuştaki ifadeleri:

-İnsan, hayattaki en büyük sevgilisi annesinin hayatını bildiğini sanır değil mi? Ama hiç de öyle değilmiş aslında… 17 yaşında konservatuarı bırakmış, sahneye çıkıp caz söylemiş, onu izlemeye gelmiş yönetmen babam Turgut Demirağ’la tanışmış, Yeşilçam’ın en büyük oyuncularıyla, dönemin en önemli şairleriyle, yazarlarıyla dostluklar kurmuş, şarkılar bestelemiş, şarkı sözleri yazmış, zarif, güzel, iyi bir sanatçının kızı olmaktan onur duyuyorum…

Rüçhan Çamay, Ankara Maarif Koleji’ne devam ederken sesinin güzelliğini fark edenlerin teşvikiyle Ankara Konservatuarı imtihanına girer. Sesinin güzelliğini, kulaklarının müzik hassasiyetini gören imtihan heyetindeki hocalar Rüçhan Çamay’ı adeta kaparlar. Viyana Yüksek Müzik Akademisi profesörüyken Ankara’ya gelmiş olan Prof. Çaçkes, Rüçhan Çamay’ın piyano hocası olur. Rüçhan Çamay hocasının sıkı disiplininden sıkılsa da aldığı eğitimden çok şey öğrendiği gibi disiplinli olmayı da benimsemiştir. Konservatuarda caz müziğine eğilimli öğrencilere fırsat verilmez ama Rüçhan Çamay, caz’a eğilimlidir. İngilizce caz şarkılarında çok başarılıdır. Youtube’da Rüçhan Çamay şarkılarını dinleyin. ‘’My heart belongs to daddy’’ adlı parçayla ‘’Gotta move’’u dinlerken şaşırabilirsiniz. Siz de benim gibi Rüçhan Çamay bu dünyaya İngilizce caz şarkısı söylemek için gelmiş diye düşünebilirsiniz. Rüçhan Çamay, bu başarısının sırrını şöyle anlatıyor:

-Maarif Koleji’ndeyken evdekilerin de desteğiyle çok iyi İngilizce öğrenmiştim ama aksansız söyleyebilmemin asıl nedeni müzik kulağımın çok iyi olmasıydı.

Zaten henüz 18 yaşını doldurmadığından Taksim’deki gazinoda bir süre ‘’Hollandalı Ruşan’’ adıyla sahneye çıkmış ve hiç Türkçe konuşmadığından, sadece İngilizce caz şarkıları söylediğinden, Türk olduğunu kimse fark etmemiş. O sırada Amerikalıların da dikkatini çekmiş ve Amerika daveti almış. Amerika’da radyo, televizyon programlarına çıkıp sahnede çok başarılı olmuş ancak bir süre sonra İstanbul’daki büyük aşkı Turgut Demirağ’dan gelen bir telgraf Rüçhan Çamay’ın dünya yıldızlığına açılan yolunu kapatmış. Telgraf kısaymış:

-Buraya dön. Evlenelim.

Aşık olduğu adamın çağrısı Rüçhan Çamay’a her şeyi unutturmuş. Uçağa atladığı gibi İstanbul’a dönmüş. Bavulları bile arkasından gönderilmiş. Peki bu büyük aşkının karşılığını görmüş mü? Evlenmişler, Muhteşem ve Melike doğmuş. Aşk için yaratıldığına inanan Rüçhan Çamay, aslında hayatı boyunca aşkın peşinden koşmuş ama, asıl doyuma spiritüel dünyasında ulaşmış.

Çalkantılı bir hayat… Vefa, vefasızlık…

Kayıp Diva, büyük bir yaşam serüveni.

Önceki İçerikYarını Bekleyecek Zamanımız Yok!
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında Karacan yayınlarında stajyer muhabir olarak başladı. İlk haber ve söyleşileri, Kadın, Sanat Olayı, Kapital gibi dergilerde yayımlandı. Hiçbir zaman kopamadığı çocukluk hayali olan gazeteciliğe, 90’lı yıllarda ikamet ettiği İsveç’te Türkçe ve İsveççe haber-söyleşi ve köşe yazılarıyla devam etti. 1998 yılında, bir yandan İsveç'teki Türkçe konuşan göçmenlere yönelik haber-söyleşi dergisi Prizma'yı çıkarırken bir yandan da Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde İsveç ve Türkiye gündemi ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Prizma dergisi, 2000 yılında, Mısır, İran ve Suriyeli gazetecilerle yaptığı işbirliği sonucu Türkçe-Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde çıkmaya başladı. İlk kitabı, Dorothe Simon ile birlikte yazdığı “Lagom Svenskt” 2000 yılında İsveç’te; ikinci kitabı “Kır Zincirlerini Mavi Marmara” ise 2011 yılında Türkiye’de yayımlandı. Şu sıralar, elindeki yarım kitap projelerini bitirme ve eski çalışmalarını dijital ortama taşıma telaşında.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz