13.04.2008 Dilek Yaraş

Eee, ne oldu Radikal’in ‘’Andıç’a Radikal Katkı’’* haberine?! Hani Genelkurmay da AB’den para almıştı?… Niçin işine gelen konularda sinekten tonlarca yağ çıkarma yeteneğine sahip necip medyamızda tık yok?!… Bu kadar önemsiz bir haber miydi bu? Yoksa, yalan mıydı? 

Peki neden TSK’nın resmi sayfasına en ufak bir açıklama/yalanlama yok? Ya müzmin AB muhalifi paşalarımız neredeler? Radikal’in kıyısında köşesinde yer bulan bu haberin ortalığı ayağa kaldırması gerekmez miydi? 

Medyamız dumura uğradı herhalde… Korktuk mu ne!?.. 

Durum, fena halde trajikomik. Ama asla sürpriz değil. Bilip bilmeden kolayca ona buna vatan haini yakıştırması yapanlar utansın. 

Hatırlarsınız, Atilla Yayla’nın hainliği de AB’den aldığı Eurolar ile kanıtlanmaya çalışılmıştı bir vakitler… Dahası, AB’nin iyi yanlarını anlatan bütün yazarlar müzmin AB muhalifi yazarlar tarafından satılmışlıkla suçlanmıştı. Hele bir de kazara AB fonlarından para almışlarsa bu durum vatan hainliğinin tescilli belgesi sayılmıştı neredeyse… 

Eee, şimdi ne diyeceksiniz bakalım?… 

İşte gördünüz AB’den para almayan kalmamış… 

TSK da aldıktan sonra daha neyi tartışıyoruz ki biz… 

Tabi Genelkurmay’ın da aldığı paralara bakmadan onu bunu AB’yehizmet ediyor, satın alınmış diye andıçlaması/damgalaması da trajikomik hallerimize tavan yaptırıyor ve ayrı bir renk katıyor ya neyse… 

Sonuçta istenen noktaya geldik işte… Bilirsiniz, geminin limana varmasıdır önemli olan. Bizim gemi de kuşku limanına demir atmış durumda. 

Aksi şeytan, yine Soros geldi aklıma nedense? (Soros’a fazla taktığımı söyleyen arkadaşlarım haklı mı ne?!…)

Ama hakkaniyet namına söyleyin şimdi, bir ülkenin ekonomisinin ele geçirilmesi ve düzeninin küresel sermayeye peşkeş çekilecek şekilde değiştirilmesi için, o ülkedeki bütün kurum ve kuruluşların birbirinden kuşkulanması, güven ortamının yok olması en bilinen Soros ilkelerinden biri değil midir? 

Şimdi,Genelkurmay’ın bile AB fonlarından pay aldığı bilgisi ışığında temel sorumuzu soralım: 

Şimdi biz kime güveneceğiz? 

Olmadı değil mi?… Yakışıksız bir soru… Ağır bir itham oldu TSK’ya… Ve güvendiğimiz tüm dağlara… 

Öyleyse soruyu değiştiriyorum ve daha mantıklı, makul bir düzeye çekiyorum: 

Yabancı kuruluşlardan para desteği alan herkese vatan haini damgasını yapıştırabilir miyiz?!… 

Bu soruya benim cevabım belli… Bu tartışmaların taa başından beri söylediklerimden farklı düşünmüyorum. Buyrun okuyun… 

SAVAŞIN YEŞİL DOLARLI MİTRALYÖZÜ: 

’’ Biliriz; idealist insanlar ve kuruluşlar projelerini gerçekleştirmek için paraya gereksinim duyarlar. Kafalarını her yere vururlar düşlerindeki amaçlarını gerçekleştirmek için. Üç kuruş için olmadık taklalar atarlar. 

Onun için de Soros gibi iyilik meleği kılığına girmiş bir şeytana kanmaları çok kolaydır. Aynı kendisine zehirli elmayı veren üvey annesine kanan Pamuk Prenses gibi. Masalda yakışıklı prens Pamuk prensesi öperek hayata döndürüyor ama Soros’un elmasını ısırdıktan sonra komaya giren ülkelerden bu kadar şanslı olanını hiç görmedik şimdiye kadar. Onları artık öpse öpse Bush öper… 

SOROS’tan yardım alan sivil toplum örgütleri kimlerle dans ettiklerini bilmiyorlarsa iyice araştırsınlar ve öğrensinler…Hamilerinin ’’demokrasi, hak, hukuk’’ adı altında bile olsa her türlü dayatmalarına karşı uyanık olsunlar. Kendilerini ve davalarını üç beş kuruş uğruna satmasınlar… Aynı zamanda devlet de bu tür SOROS finanslı kuruluşları tespit etmeli ve eylemlerini yakın takibe almalı…. Eğer zehirli elma en baştan ve en tepeden ısırılmadıysa elbette!…’’ (16.05.2005) 

AB’DEN ALINAN 450 BİN EURO: 

‘’….Bugün Türkiye’de AB fonlarından para alan binlerce kurum ve kuruluş var. Hele belediyeler için AB fonları bir ek gelir kaynağı adeta. Buna CHP’li belediyeler de dahil tabii ki… Yani, tutup da AB’den alınan paralarla insanların ’’hain’’ olup olmadıklarını saptamaya kalkarsanız karşınıza hiç ummadığınız isimler çıkabilir. Ayrıca, çok merak eden varsa araştırsın bakalım, AB fonlarından proje yardımı alanların içinde Atatürkçü kuruluşlar da var mı yok mu?… Bu konuda fazla konuşmanın gereği yok bence. Çünkü; tartışmanın buraya çekilmesi son derece mesnetsiz ve insafsız…’’ (27.11.2006) 

***

(Bu yazı 13.04.2008  tarihinde Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde “TSK’NIN AB’DEN ALDIĞI PARALAR MEDYANIN İLGİ ALANINA GİRMİYOR MU?” başlığıyla yayınlanmıştır.)

Yazı yayımlandığı tarihte Dördüncü Kuvvet Medya’da yapılan yorumlar (Admin) 

Gönderen: Şenol Özbek
E Mail: xxxxx
Yorumu: Uzun zamandır takip edemiyordum.. Gündemden kopuktum biraz… Bu arada okuyamadığım yazılarınıza göz attım…

Vallahi ve billahi, büyük bir gazete kuracak kadar param olsa sizi baş yazar yapacam da yok işte… Bu kadar angut, fikri idrak ve entelektüel tavırdan yoksun adamın köşeleri tutması, buna karşın bu yazıların buralarda kaybolup gitmesi zoruma gitmiyor dersem yalan olur…

Saygılar Dilek hanım…

***
ÖNEMLİ NOT:
Radikal gazetesi arşvine ulaşmak mümkün olmadığı için, aynı haberin BİA.net’teki versiyonunu ekledik (admin)



Genelkurmay’dan AB’ye Beş Hibe Başvurusu

Genelkurmay’ın son andıcında “AB ve ABD’den fon alan” STK’ler listeleniyor. Oysa kamu kurumları sadece 2008’de AB’ye 171 başvuru yaptı. Bunların beşi de Genelkurmay’a ait.

Genelkurmay Başkanlığı’nın ortaya çıkan son andıcında Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) projeler için fon alan sivil toplum örgütlerinin adı yazılıydı.

“Bu andıç, ABD ve AB’nin kendi amaçlarına uygun olarak yönlendirdiği sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri hakkında bilgi vermek ve bu kapsamda alınabilecek karşı tedbirler hakkında onay almak maksadıyla hazırlanmıştır.”

Fakat sadece sivil toplum örgütleri değil Genelkurmay Başkanlığı’nın ve bakanlıkların da aralarında olduğu kamu kurumları da proje için defalarca AB kapısını çaldı.

Hatta Genelkurmay’ın “Mehmetçik Projesi”ne AB’den 12.7 milyon avro hibe geldi. Kamu kurumları, AB Katılım Öncesi Mali İşbirliği (IPA – Instrument for Preaccession Assistance) kapsamında 2008 programlaması için 171 başvuru yaptı.

Bunlardan 13’ü doğrudan kabul edilirken, 49’u şartlı kabul edildi. 93 başvuru reddedilirken, 15’i ertelendi. Başvuruların kabul edilmeme nedenlerinin çoğunu “Öncelikli değildir”, “Müktesebatla ilişkili değildir” gibi gerekçeler oluşturdu.

İstatistiklere göre AB’ye en çok başvuruyu Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptı. Ancak bakanlığın 38 başvurusunun 36’sı reddedildi.

Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 18 başvurusundan 10’u, Adalet Bakanlığı’nınsa 12 başvurusunun altısı kabul edilmedi.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün beş başvurusundan dördü şartlı onaylandı.

Jandarma Genel Komutanlığı’nın iki talebi, Sahil Güvenliği’nin yaptığı tek başvuru şartlı kabul edildi. Milli Savunma Bakanlığı’nın iki başvuruysa reddedildi.

Genelkurmay Başkanlığı beş kere AB’ye başvurdu. Bunlardan biri doğrudan kabul edilirken, biri ertelendi, üçü reddedildi. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS) bürokratları 1 Şubat 2008’de TBMM AB Uyum Komisyonu’nda AB mali yardımları ile ilgili sunumlarında ilginç veriler ortaya koydu.

Buna göre, 2007-2010 yılları arasında en fazla payın ayrıldığı Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı, ‘Siyasi Kriterler’ kapsamında ‘Mehmetçik Projesi’ için AB’den 12,7 milyon avro hibe aldı. Adalet Bakanlığı Hapishane Reform Sisteminin Desteklenmesi ve Yaygınlaşması projesine 6 milyon avro hibe edildi.

ABD’nin askeri hibeleri unutuldu

Andıçta yurtdışından gelen yardımlar “olumsuz” gösterilirken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geçmişinde çok sayıda ABD hibesi olduğu biliniyor.

1980’de imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması’nın ardından İncirlik Üssü’nün ABD’nin kullanımına başlanması hibelerin önünü açtı.

Yardımların büyük bölümü, ordunun modernize edilmesi için alındı. Kayıtlara göre, ABD Türkiye’ye sadece 1980’den 1990’a kadar 3 milyar dolarlık hibe niteliğinde ekonomik yardım yaptı. Bu yardımların önemli bölümü askerin modernizasyonunda kullanıldı.(R/EÜ)

Önceki İçerikAl Vakit’i Sar Cumhuriyet’e Olsun Sana Tek Gazete
Sonraki İçerikMutlak Pozitif
Editör
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında Karacan yayınlarında stajyer muhabir olarak başladı. İlk haber ve söyleşileri, Kadın, Sanat Olayı, Kapital gibi dergilerde yayımlandı. Hiçbir zaman kopamadığı çocukluk hayali olan gazeteciliğe, 90’lı yıllarda ikamet ettiği İsveç’te Türkçe ve İsveççe haber-söyleşi ve köşe yazılarıyla devam etti. 1998 yılında, bir yandan İsveç'teki Türkçe konuşan göçmenlere yönelik haber-söyleşi dergisi Prizma'yı çıkarırken bir yandan da Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde İsveç ve Türkiye gündemi ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Prizma dergisi, 2000 yılında, Mısır, İran ve Suriyeli gazetecilerle yaptığı işbirliği sonucu Türkçe-Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde çıkmaya başladı. İlk kitabı, Dorothe Simon ile birlikte yazdığı “Lagom Svenskt” 2000 yılında İsveç’te; ikinci kitabı “Kır Zincirlerini Mavi Marmara” ise 2011 yılında Türkiye’de yayımlandı. Şu sıralar, elindeki yarım kitap projelerini bitirme ve eski çalışmalarını dijital ortama taşıma telaşında.