Halimize şükretmenin önemini ne kadar bilsek de, hayatı şükranla yaşamak gerektiğine nice iman etmiş olsak da çoğu zaman unutuyoruz bu güzel duyguyu.

Küçücük bir ayrıntı esir alabiliyor zihnimizi.  Takılıp kalıyoruz orada. Birbirinin benzeri sevimsiz düşünceler dolaşıp duruyor kafamızın içinde.

Hele bir de derdin içine düşmüşsek eğer, insanın canının acıyan serçe parmağında toplanması gibi, sadece o derde odaklanıyoruz. Hayatımızda iyi olan ne varsa silinip gidiyor. 

Başımıza gelen dert, gelmiş geçmiş bütün dertlerimizi de çağırıyor yanına ve hepsi birden çörekleniveriyor içimize.

Dert bir iken bin oluyor.  

Aslında, ilgi odağımızı derdimizden bir an olsun ayırabilsek, resmin bütününü görmeyi başarsak, yani genişletsek farkındalığımızı, hatırlayacağız halimize şükretmeyi.

‘’Söylemesi kolay,’’ dediğinizi duyar gibiyim.

Çok doğru…

Şükran duygusu içinde olmak bilinçli bir çaba gerektirir.

Bir seçimdir şükran duygusu. Hayata bakışımızı belirleyen bir seçim. Aynı mutluluk gibi.

Mutluluğu seçtiğimiz gibi seçmeliyiz şükretmeyi de…

Kabul. Hayat çok zor ve inişli çıkışlı.

Ama her şeye rağmen şükretmek gerek.

Çünkü, şükran duygusu bizi merkezimizde tutmaya yarayan biricik duygudur.

Onun kadar insanın ruhunu arındıran, içini ferahlatan, güç katan bir duygu yoktur herhalde.

Bana ikisinden birini seçmelisin; ya mutluluk ya da şükran duygusu, deseler, hiç tereddüt etmeden şükran duygusunun farkındalığını seçerim. Çünkü bilirim ki her şeyi kapsayan bu farkındalık mutluluğu da sürükler peşisıra.

Şükran duygusunu sık sık hatta sürekli hissedebilmek için, ayrıntılarda boğulmamayı ve çözüm odaklı yaşamayı öğrenmeli öncelikle.

Sızlanıp durmakla, sürekli şikayet etmekle hiçbir yere varılmıyor çünkü.

Bir derde saplanıp kaldığımız zaman artçı depremler gibi binlercesi de gelip buluyor bizi.

Az mı söylemişizdir ‘’Bugün her şey aksi gidiyor,’’ sözünü… Evet, her şey aksi gidiyordur, çünkü ilk aksilikte moralimiz göçmüştür ve o çökkün ruh haliyle elimizi neye atsak batırmışızdır.

Halbuki, o aksiliğe rağmen, şükretmeyi, yani iyi olan şeylere odaklanmayı başarabilsek günün seyrini değiştirebiliriz.

Böyle sıradan bir okuma parçasında, -doğru veya yanlış- bir hikaye gibi gelebilir bu sözler.

Ama hayatın dişlileri içindeyken ve dertlerimizi zincir yapıp birbirine eklemişken şöyle bir duruversek… Resmin bütününü, yani unuttuğumuz güzellikleri görebilsek ve de odak noktamız yapıversek onları, işte o zaman, -bize dağ gibi görünen sorunlar birer birer ufalırken, hatta yok olurken- anlayacağız simyanın ne olduğunu mucizelerin nasıl gerçekleştiğini.

Dilek Yaraş

19 Haziran 2009 / Kuraldışı & Yorumsuzblog

Fotoğraf: Kristopher Roller

Önceki İçerikÖlsem de Kurtulsam
Sonraki İçerikHomogizemicus
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında Karacan yayınlarında stajyer muhabir olarak başladı. İlk haber ve söyleşileri, Kadın, Sanat Olayı, Kapital gibi dergilerde yayımlandı. Hiçbir zaman kopamadığı çocukluk hayali olan gazeteciliğe, 90’lı yıllarda ikamet ettiği İsveç’te Türkçe ve İsveççe haber-söyleşi ve köşe yazılarıyla devam etti. 1998 yılında, bir yandan İsveç'teki Türkçe konuşan göçmenlere yönelik haber-söyleşi dergisi Prizma'yı çıkarırken bir yandan da Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde İsveç ve Türkiye gündemi ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Prizma dergisi, 2000 yılında, Mısır, İran ve Suriyeli gazetecilerle yaptığı işbirliği sonucu Türkçe-Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde çıkmaya başladı. İlk kitabı, Dorothe Simon ile birlikte yazdığı “Lagom Svenskt” 2000 yılında İsveç’te; ikinci kitabı “Kır Zincirlerini Mavi Marmara” ise 2011 yılında Türkiye’de yayımlandı. Şu sıralar, elindeki yarım kitap projelerini bitirme ve eski çalışmalarını dijital ortama taşıma telaşında.

1 Yorum

  1. Bu yazıya yayınlandığı tarihte (Kuraldışı sitesinde) yapılan yorumlar (Admin) 

    ……………..

    Bu güzellikleri yazana,yazdırana,sebeb olupta hayatta olana ve olmayana o elmas kaleme binlerce teşekkür ve şükranlar…….. 

    neslier 20 Haziran 2009 Saat:00:13:37

    ——————–

    Evet bu da bir seçim her şey gibi. Acı mı haz mı odağımız? Sanırım bu iki seçim bir çok seçimimizi de etkiliyor.

    Acı odaklıysak, acıdan besleniyorsak, kendimiz için kurban misyonunu uygun buluyorsak yaşadığımız en ufak sıkıntıda, sorunda hemen aklımızda biriktirdiğimiz başka acıları çağırıyoruz. Zaten bizi tanıyan, beklemedeki acılar hemen fırsatı değerlendirip hoplaya zıplaya ellerinde okları geçmişten çıkıp geliyorlar, şimdiki acımıza ekleniyorlar ve başlıyorlar okları saplamaya. Acının içinde daha da acıyoruz. Eeee biz seçtik ya, başka ne olabilir ki?

    Ya haz odaklıysak, ya keyif insanı, olan her şeyin iyiliğimize olduğuna inanan sevgi yumağıysak…güzele, mutluluğa, neşeye, huzura kendimizi layık buluyorsak…Yani şükran programlı- şükranlı bir zihnimiz varsa…Oh gelsin ne olursa olsun başımıza, çıkan bir tek şükran olur bizden dışımıza. Eeee dıştakinin gidecek yeri de içimizse, şükran tekrar akar bize…Benzer enerji benzer enerjiyi çağırıyor…hımm…O zaman şükran enerjisi yine şükran enerjisine benzer enrjileri çeker hayatımıza. Yani şükran duyacağımız olayları, insanları…hooop karşımıza getirir. Şükran duydukça şükranla temizlenen, şükranla hayata bakan, karar veren, yaşayan cancağızlarımız şükranı çoğalttıkça çoğaltırlar…

    Eeee ben şimdi bana bunları yazdıran kadına şükran duymayayım da neyleyeyim sevgili Dilek? Şükran duyayım elbet, benim için en iyisidir bu. Mutluluğu ve pek çok şeyi de içeriyor hem…O zaman tabiki de Şükran duygusunun içime akmasına EVET.

    Bade 19 Haziran 2009 Saat:15:40:44

    …………………………

    Yüreğin Sağlık Sevgili Dilek ve kalemine de…

    Tanrı insana bir mucize sunacağı zaman önüne engeller koyar,  bakalım her koşulda şükretmeyi biliyor mu bu bu kul, diye düşünerek. Hayat aslında çok anlamlı bir sınav ve dediğin gibi bilinçli; farkındalıkla yaşamak gerekiyor bu yaşam sanatında… küçük ip uçları büyük mucizelere ulaşan bir köprüdür ve sen harika bir köprü kurmuşsun bu yolda okurlarına…

    tekrar teşekkürler…

    Sevgiler
    Uğur

    Uğur Koşar 

    19 Haziran 2009 Saat:14:32:49

    ………….

    Şükran duygusunun dönüştürücü ve çoğaltıcı gücüne çok inanıyorum. Dün son okuduğum kitaptan aldığım notlardan birini paylaşmak istiyorum.

    ”Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda görmesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.”

    Gerçekleşmediyse görünenle kendini sınırlamayıp, olanın görünmeyen boyutlarına bakabilendir.

    Şükran duygusuyla kendimi ve yaşamımı beslemeyi seviyorum ve seçiyorum.

    Söylemesi kolay, gönülden isteyince yapması da kolay. Mucizelerini yaşadıkça seçmesi daha da kolay.

    Ben kuşların cıvıltılarını şükretmeyi hatırlatan bir zile dönüştürdüm kendimce. Onlar öttükçe büyük bir inançla derinden şükrederim. Kuşlar kadar olamaz mıyız. Günün ne getireceğini bilmeden şakıyarak başlıyorlar her yeni güne. Kuşun ağzında yem gibi bir şey var ve bu şükranla şakımak.

    Şu anda bu yorumu yazarken bu çözümlemeyi de yapmış olup rahatladım. Küçük ben’imin anlatmak istediği buydu işte. Kuşlar gibi şakıyarak şükranla güne başlamak o günkü kısmetleri yaratacaktır.

    Harikasın yine Dilek…

    Anlamlı yazın ve seçtiğin resimle, sabah sabah ne güzel çözümlemeler yaptırdın bana.

    Ayrıca son yazımda seçtiğin başlık ve resim içinde teşekkürler. Sen bunu hep iyi yapıyorsun zaten, şaşırmıyorum artık.

    Kuraldışı’nda olup biten her şeye ve herkesin varlığına şükürler olsun. Burda gerçekten iyi şeyler oluyor.

    Senin varlığına da şükürler olsun…Şükranların çok olsun…

    Çok çok sevgiler…

    Hülya GÜLTEKİN 19 Haziran 2009 Saat:09:39:46

    …………………….

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz