Bazıları derler ki bir ilişkide tarafların birbirinden bıkmaması, sıkılmaması için insanın biraz gizemli olması gerekir.

Hatta yine derler ki ilk tanıştığınız insana hemen açmayın kendinizi. Yavaş yavaş ortaya çıkarın içinizdekileri ki sizi merak etsin.

Ben de diyorum ki bu koskoca bir YALAN. Hem de tüm zamanların en büyük yalanı.

Yahu, insan dediğin varlık üç beş kilogramlık kapasitesi belli bir kap mıdır ki, kendini ortaya koyduğunda her şeyi öğrenilmiş bitmiş, merak edilecek hiçbir şeyi kalmamış olsun. Bu kadar basit midir yani insan?

Hem, o zaman niye insanlar ömürleri boyunca kendilerini tanımak için uğraşıyorlar da ölüm döşeğinde yatarken bile tam olarak tanıyamamış oluyorlar?

Gizem iyi olabilir, heyecanı, ilişkideki birbirini tanıma duygusunu tetikte tutabilir. Ama gizemli olmanın yöntemi kendini gıdım gıdım açmak değildir herhalde.

İçi dışı bir olmayan, ne diyeceğini hesaplayan, şunu desem böyle, demezsem şöyle olur, diyerek -zihninin kapasitesince- oyunlar kuran, beraber olduğu insandan hissettiklerini, düşündüklerini saklayan bir insana ‘’gizemli’’ denebilir mi hiç?… Dense dense, ……. her ne ise ben de şimdi biraz gizemli olayım da söylemeyeyim ne denebileceğini; noktaları siz doldurun.

Aslına bakarsanız, eskiden, kendimi daha az tanıdığım yıllarda, kadınlara akıl(!) veren dergilerde ‘’kadın gizemli olmalı’’ önermesini okuyunca hayıflanır, üzülürdüm. Beni, ‘’Kalaysız kap gibisin; bu kadar açık olmak zorunda değilsin,’’ diye eleştiren bazı arkadaşlarıma hak verip kendimi suçlardım. Hatta biraz fazla saf olduğumu düşünüp ağlardım bazen gizli gizli. ‘’Biraz daha cin fikirli olabilsem keşke ben de, öyle her düşündüğümü hemen söylemesem, duygularımı belli etmesem,’’ gibi ”saçma sapan” düşüncelere  kapılırdım.

Ama hayat deneyimim arttıkça insanı asıl gizemli yapanın alabildiğine açıklık olduğunu anladım

Çünkü, hayatın kendisi zaten salt gizemdi. Siz hayatla beraber aktıkça ve bu akışınızı yanıbaşınızdakinden saklamadıkça karşınızdakinin sizi tekdüze bulması ve sıkılması mümkün mü?

Ola ki karşınıza kendini olduğundan farklı, esrarengiz göstermeye çalışan oyuncu bir kişilik çıkarsa birgün, içine çekildiğiniz bu ikili oyunun mekanizmasına dikkat kesilin biraz. Siz sonuna kadar açık, net ve dürüst oldukça karşınızdakinin bütün o yalanlarının, oyunlarının, hesaplarının içinde nasıl da tek düze kalmış sığ bir kişilik olarak iyot gibi açığa çıktığını farkederek şaşıracaksınız..  

Artık çok iyi biliyorum ki insan, sadece olduğu gibi olduğu, kendini saklamadığı, karşısındakinin bütün oyunlarına rağmen hem kendine hem de ona karşı dürüstlüğünü koruduğu sürece çok şey kazanır.

Siz  karşınızdakinin hem kendisini hem de sizi bloke eden enerjisinin etkisi altında kalmayıp da açıklığınızı ve dürüstlüğünüzü koruyabilirseniz, oyuncu kişilik, ya dönüşür ve sizinle beraber hayatın gizemi içinde yüzde yüz açıklıkla yaşamaya başlar ya da çıkar gider hayatınızdan. Eh, zaten böyle birinin de hayatınızda olmaması, olmasından çok daha hayırlıdır değil mi?

Rol keserek, gerçek duygu ve düşüncelerini saklayarak ya da gıdım gıdım ve planlı bir şekilde sunarak gizemli olabileceğini sanan insanlara da çok şaşırıyorum.

Sınırlı kapasiteye sahip insan zihni, hangi oyunla, hangi planla hayatın gizemini alt edip de gizemli olabilir ki. Sadece ne kadar sınırlı olduğunu açığa çıkarır ki bu da hiç gizemli bir şey değildir herhalde. 

Üstelik olduğu gibi olan insan, hayatla beraber akarken hayatın doğası gibi değişken olsa da çok temel bir tutarlılığa sahiptir. Kaosun içinde müthiş bir düzen ve uyum vardır yani.

Korkuların esiri, gizemli görünmeye çalışan, hesaplı kitaplı insan ise tepkilerini, davranışlarını sürekli ‘’kişisel’’ çıkarları doğrultusunda bir öyle, bir böyle ayarladığı için ‘’fırıldak’’ dedikleri türden, tutarsız bir kişilik olmaktan öteye gidemez ne yazık ki.

Dilek Yaraş

 29 Mayıs 2009 / Kuraldışı / Yorumsuzblog

Önceki İçerikŞükretmenin Simyası
Sonraki İçerikHAYAL Ne Yana Düşer GERÇEK Ne Yana?
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında Karacan yayınlarında stajyer muhabir olarak başladı. İlk haber ve söyleşileri, Kadın, Sanat Olayı, Kapital gibi dergilerde yayımlandı. Hiçbir zaman kopamadığı çocukluk hayali olan gazeteciliğe, 90’lı yıllarda ikamet ettiği İsveç’te Türkçe ve İsveççe haber-söyleşi ve köşe yazılarıyla devam etti. 1998 yılında, bir yandan İsveç'teki Türkçe konuşan göçmenlere yönelik haber-söyleşi dergisi Prizma'yı çıkarırken bir yandan da Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde İsveç ve Türkiye gündemi ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Prizma dergisi, 2000 yılında, Mısır, İran ve Suriyeli gazetecilerle yaptığı işbirliği sonucu Türkçe-Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde çıkmaya başladı. İlk kitabı, Dorothe Simon ile birlikte yazdığı “Lagom Svenskt” 2000 yılında İsveç’te; ikinci kitabı “Kır Zincirlerini Mavi Marmara” ise 2011 yılında Türkiye’de yayımlandı. Şu sıralar, elindeki yarım kitap projelerini bitirme ve eski çalışmalarını dijital ortama taşıma telaşında.

2 YORUMLAR

  1. Bu yazıya yayınlandığı tarihte (Kuraldışı sitesinde) yapılan yorumlar (Admin)

    Unuttum Sheakespeare in bir sözü var..YİĞİTLİK İNTİKAM ALMAK DEĞİL TAHAMMÜL ETMEKTİR..
    /neslier 14 Haziran 2009 Saat:06:45:20

    Tarifteki insan tipi gerçekten korkunç…Fakat böyle bir tipmi desem ne desem bende adını koymak istemiyorum..Böyle bir insanı kişinin tanımaması veya tanıyamamasıda akıl almaz bi şey değilmi?Şahsen ben bırak karşılıklı konuşmayı görmedende bunu hissedebilileceğimi zannediyorum ” Hemde her türlü”

    Burda ya bir eksik var yada fazlalık var O kadar güzelde yazıyorsunki kalem kalem değil sanki Browning marka tabanca….Şunu dersen aklım belki keser tanımazsın kişiyi hatta hiç görmemişsindir,ortada bir alışveriş mi desem ne desem” adınıda sen koy” bunun sonucunda bu isyan ortaya çıkmıştır bana göre tabi. Şayet kişiyi birde tanıyorsa insan hatayı kendinde aramalı bence…

    Çünkü inan kalemin silahtan da tehlikeli oluyor kötü ateş etmişsin dedim ya silah hiç olmassa bir anda işi bitiriyor …Oysa bütün yazılarında konu ne olursa olsun tarifi imkansız güzellikler yaşıyor insan okuyunca ama yaşayarak veya senin frekansındamı olmak lazım anlamadım onuda belirteyim.Gerçekten söylüyorum ben yazı mazı okumam kolay kolay ..Senin bir yazında kendimi denizin dibinde istiridye kabuğunun içinde buldum ben.

    Bir defasında semaya gittim geldim daha doğrusu arş a çıkardın beni..Fakat bunda kendimi sanki o insanın yerine koydum veya insan belkide yazılarını okurken o modamı giriyor ne oluyor …Sonuçmu söyliyeyim yaptığın nı bir iş olarak insanlar kabul edebilir meslek gibi ben etmiyorum ..Tanrı sana bu kalemi vermiş amma hükmedecek beyini de ruhuda vermiş bununda ne mektebi var ne ne anlarsan anla.Birçok yazı okuyoruz zaman zaman çeşitli konularda tabiki yazarlarıda akıcı hoş bir uslüp vs..hepsinde var Bunun mektebi vardır mutlaka ,gençken türkçede görmüştüm konuya giriş ve bitişe kadar anla işte..Fakat senin kalemin farklı Aston Martin gibi bi şey kısacası..
    sevgiyle kal
    /neslier 14 Haziran 2009 Saat:06:40:49

    oyunlar yalanlar…

Acizliğin, olmamışlığın, ham bir zihnin en büyük göstergesi değil midir..

Çok yaşa.. yüreğine sağlık
    /Öner Arslanel 30 Mayıs 2009 Saat:12:40:27

    Korku. Evet korku. Eğer herşeyim ortaya çıkarsa benden sıkılabilir (arkadaş, insan birisinden ya da birşeyden sıkılmaz, sadece ve sadece kendinden sıkılır;) ), eğer sıkılır da ayrılırsa ben yalnız, öksüz, tek kalırım. 

Sen kendi kendine mutlu olamıyorsan, kimse edemez ki..pınar 29 Mayıs 2009 Saat:21:50:23

    ….

    Tıpkı senin dediğin gibi. Gizem filan değil, buz gibi korku. Korkuların gizemi :).

    /Onur Sargın 29 Mayıs 2009 Saat:19:55:51

    ….

    Yazını bir solukta okudum, yüreğine sağlık Dilek.
Tarkan’ın Şarkısı geldi aklıma:
Başkası olma, kendin ol 
Böyle çok daha güzelsin 
Ya gel bana sahici sahici 
Ya da anca gidersin….
    /zeynep bozbay 29 Mayıs 2009 Saat:18:47:31

    —— Artık çok iyi biliyorum ki insan, sadece olduğu gibi olduğu, kendini saklamadığı, karşısındakinin bütün oyunlarına rağmen hem kendine hem de ona karşı dürüstlüğünü koruduğu sürece çok şey kazanır.

Siz karşınızdakinin hem kendisini hem de sizi bloke eden enerjisinin etkisi altında kalmayıp da açıklığınızı ve dürüstlüğünüzü koruyabilirseniz, oyuncu kişilik, ya dönüşür ve sizinle beraber hayatın gizemi içinde yüzde yüz açıklıkla yaşamaya başlar ya da çıkar gider hayatınızdan. Eh, zaten böyle birinin de hayatınızda olmaması, olmasından çok daha hayırlıdır değil mi?

    ——-

Evet en hayırlısı bu. Çıkıp gidiyorlar, çok iyi oluyor. Son günlerde bir kaç olay yaşadım. Şimdi bakıyorum da tam bu durumla ilgili. 



    “Eskiden 3 sene harcardım. Sonra 5,5 aya inmişti. Şimdi 3 haftada çözebiliyorum.” demiştim bugün kendime.

En güzel olan ise şu: Ben dürüst bir şekilde sapasağlam ne zaman dursam, onları kaybetsem de kendimi bir bir geri topladım. 

Artık 3 hafta sürüyorsa iyice sağlamlaşmış demek dürüst duruşum. Harika. 

Dilek, çok güzel bir yazı bu ve ne hikmetse tam şu günlerde yaşadığım şeyi yazıp önüme koymuşsun. Ne güzel bir duygu bu.

    /Ebru Sözer 29 Mayıs 2009 Saat:16:24:28

    ….

    “Bazıları derler ki: Bir ilişkide tarafların birbirinden bıkmaması, sıkılmaması için insanın biraz gizemli olması gerekir.” 

Yahu bıkılsa ne olacak. Aslında geleceğe güvenmemek var, bağımlılık var, ben bu insanı bulmuşum yapışayım yakasına da yalnız kalmayayım!

Günümüz ilişkilerinde bedenen çıplak kalmaktan korkmuyor da insan, ruhen çıplak kalmaktan itinayla sakınıyor.

    İnsan dediğin gelişiyor kardeşim. Emek harcamak adamı çekmek değil, emek harcamak karşındaki insanın gelişimini desteklemek aslında.

    Sen bile her geçen gün yeni bi özelliğini keşfedip kullanmıyor musun? Devamlı yepyeni bi insan olmuyor musun? 

Bir buçuk yıldır erkek arkadaşımla tüm iniş çıkışlarımla insan olarak çırılçıplak yanındayım. O da aynı şekilde. Zaman zaman üzücü olsa da, bu kadar açık olmak temelinde güven ve sevgiyle inşa edilmiş bir huzur sunuyor, yakınlaştırıyor.

Eskiden sevgilileri araba seçer gibi özelliğine göre seçerdim, işi ne gücü ne, ortamı nasıl, beni eğlendirir mi, hayatımı renklendirir mi?

    Kendi hayatın tıknaz ve sığ olunca, gerçekte sen kendinden bıktığın için aslında yanılsama yaşıyorsun, ne yapsam da bıkmasak ilişkimizden peh!

Soruyu dönüştür: Ne yapsam da hayatımı daha da renklendirsem, kendimi her gün yenilesem, hayatımda ilk defa ne yapsam?

    Nil Gün soruyor ya, hayatınızda en son ilk kez ne yaptın diye. Ben bunu kendi arkadaş ortamıma sundum. Şimdi herkes harıl harıl düşünüyor, yeni ne yapabiliriz diye, birbirimizle paylaşıcaz. Bu bile arkadaşlığımızı keyiflendirmeye yetti.

Özetle, Dilek’çim ağzına sağlık ne güzel konuşmuşsun. tüm ilişkiler için geçerli olan bu taktik savaşları aslında içimizde dönüyor, an çok da kendimizden yabancılaşmaya neden oluyor. Hatırlattığın için saol tekrar.

Sevgiler 🙂

    /Serap 29 Mayıs 2009 Saat:15:31:55

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz